İBN TEYMİYYE SELEFİN TEVİLE VERDİĞİ MANA İLE MÜTEAAHİR MÜTEKELLİMLERİN TEVİLE VERDİĞİ MANANIN ARASINDAKİ FARKI İZAH EDİYOR

 İBN TEYMİYYE SELEFİN TEVİLE VERDİĞİ MANA İLE MÜTEAAHİR MÜTEKELLİMLERİN TEVİLE VERDİĞİ MANANIN ARASINDAKİ FARKI İZAH EDİYOR





Te'vilin Anlamları


Çünkü "te'vil" sözcüğü, ıstılahların çokluğu sebebiyle üç çeşit anlam kazanmıştır:


1 - Birinci anlam; te'vîl sözcüğü ile zahirine uygun da olsa, sözün kendisine râci olduğu şeyin hakikatinin kastedilmesidir. (Başka bir ifadeyle, sözün kendisine döndüğü; sözün sonuç itibariyle işaret ettiği hakikattir.) Te'vil kelimesi ile Kitap ve Sünnet'te amaçlanan şey işte bu anlamdır. 


Meselâ şu âyette durum böyledir:


هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا تَأْوِيلَهُ يَوْمَ يَأْتِي تَأْوِيلُهُ يَقُولُ الَّذِينَ نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَاءَتْ


رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ


"(Fakat onlar), Onun te'vilinden başka bir şey beklemiyorlar. Te'vili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. "


Hz. Aişe'nin şu sözünde de aynı durumu görebiliriz:


"Rasûlullah Efendimiz rükû ve secdelerinde çok çok:


سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا وَلَكَ الْحَمْدُ اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي


"Allah'ım! Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim. Ey Rabbimiz! Hamd yalnızca Sanadır. Allah'ım! Bana mağfiret et!"


Der ve böylece Kur'ân'ı te'vil ederdi."


2- İkincisi, te'vil sözcüğü ile; "tefsir" anlamının kastedilmesidir. Bu kullanış, tefsircilerden pek çoğunun istilahı olmuştur. 


Bu sebepledir ki  müfessirlerin imamı - Mücahid şöyle demiştir: 


"İlimde otorite sahibi olanlar, müteşåbih ayetlerin te vilini bilirler." Mücahid bununla, müteşåbihlerin tefsiri ve anlamlarının açıklamasını kastetmiş olup, buna göre ilimde otorite olanlar bunu bilirler.


3- Üçüncü anlam ise, te vil sözü ile kelimenin zahiri anlamından uzak laştırılarak ayı bir delilin bulunmasından dolayı bu anlamın tersine çevrilme sinin kastedilmesidir.


Böyle bir te'vil, mutlaka kelimenin işaret ettiği ve açıkladığı anlama zıt olur. Aslında bu şekildeki anlamlandırmanın "te'vil" diye isimlendiril- mesi, selefin istilahında yoktur. 


Ancak sonraki dönem fıkıh, usül-u fıkıh ve kelâmcılarından bir grup, kendi başlarına buna "te'vil" adını vermişlerdir. 


Bunlar: "Onun te'vilini Allah'tan başka kimse bilmez. "âyeti ile bu anlamın kastedildiğini sanmaktadırlar. Bu görüşleri yanı sıra bunlar, böyle bir te'vil konusunda iki kola ayrılmışlardır.

Bir grup: "Bunu Allah'tan başka kimse bilemez" demiş, diğer grup ise: 


"İlimde otorite sahibi olanlar bilir" görüşünü savunmuştur. Aslında her iki grup da temelde hata içindedir.


Çünkü böyle bir te'vil, çoğu yerde veya tamamında da sözü yerinden saptırma kabilinden ve Karmatiler ile Bâtınilerin te'villeri cinsindendir. 


Yine böyle bir te'vil, bu ümmetin selefinin ve imamlarının zemmetme üzere ittifak ettikleri, dünyanın dört bir tarafından böylesi te vilcilere seslendikleri ve peşlerinden kayan yıldızlar fırlattıkları bir te'vildir.


İmam Ahmed, böylelerini red konusunda bir eser yazmış ve eserine: 


" Supheye   Düştükleri Müteşâbih Kur'ân âyetleri ve Bunları Gerçek Te'villeri Dışında Yorumlamaları Konusunda Zındıklar İle Cehmiyye'ye Reddiye" adını vermiştir. 


İmam Ahmed bunları, Kur'ân'ı asıl anlamının dışında tefsir ettikleri için zemmetmiştir. Ne İmam Ahmed, ne de herhangi bir İmam: 


"Hz. Peygamber, ilâhî sıfatlarla ilgili ayetlerle, bizzat kendi sözlerinin anlamını bilmiyordu" iddiasında bulunmadığı gibi, "sahabe ve onlara güzelce tabi olanlar, Kur'ân'ın tefsirini ve manalarını bilmiyorlardı" şeklinde bir görüşe de sahip değildi.


Zaten Cenâb-ı Hak, Kitab-ı Mübin'inin iyice düşünülmesini emrederken böyle bir iddia nasıl mümkün olabilir? Bakınız, Hak Teålå ne buyurmaktadır


كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدْبِّرُوا آيَاتِهِ


"(Bu Kur'ân), çok mübarek bir kitaptır. Onu sana indirdik ki âyetlerini düşünsünler


Görüldüğü gibi burada "bazı âyetlerini düşünsünler" buyrulmamış genel ve kapsayıcı bir ifåde ile tüm åyetler söz konusu edilmiştir. Şu âyetler de aynı hususa işaret etmektedir:


أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ


"Kur'an'ı düşünmüyorlar mı?994


أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ


"Onlar hâlâ o sözü (Kur'ân'ı) düşünmediler mi?"


Buna benzer daha birçok nass bulunmaktadır. Bu nasslardan açıkça anlaşılmaktadır ki; Cenâb-ı Hak, Kur'ân'ın tamamının insanlar tarafından dü- şünülmesini istemektedir. 


Çünkü O, Kur'ân'ı kulları için bir hidayet kaynağı ve bir nür kılmıştır. Böylesi bir Kitab'ın manasının anlaşılmaz olması imkân ve ihtimal dahilinde değildir.


Ebû Abdurrahman es-Sülemi der ki: 


Bize Kur'ân'ı öğreten - Osman b Affârı ve Abdullah b. Mes'ûd gibi - zatlar, şu sözlerini nakletmişlerdir: "Biz, Hz. Peygamber'den on âyet öğrendiğimiz zaman, bu âyetlerin ihtiva etti- ği bilgiler ve yapılacak şeylere iyice vakıf olup öğrenmeden diğer ayetlere geçmezdik." Yine bu zatlardan şu sözler nakledilmiştir: "Biz Kur'ân'ı, ilmi (Kur'ân'ın ihtiva ettiği bilgileri) ve ameli (Kur'ân'a göre yapılacak şeyleri) hepsini birlikte topluca öğrendik." Bu noktalar üzerinde başka yerlerde geniş bir şekilde durmuştuk.


Burada şunu demek istiyoruz: 


Hz. Peygamber hakkında ve O'nun insanlara açıklamaları üzerinde böylesine mülhidâne sözler sarfedenlerin selef hakkındaki sözlerinin nasıl olacağını Allah bilir?! 


Ondan sonra da kalkıp,aslında gerek şahısları, gerek grupları itibariyle hem Hz. Peygamber'e, hem de selefe aykırı oldukları halde, selefin yolunda olduklarını iddia ederler! 


Bu adamlar, ilim ve iman ehlini değilse bile diğer insanları ifsat edecek unsurları barındırdığı için Hz. Peygamber'in asla sarfını caiz görmeyeceği sözler sarf ederek, ilâhî sıfatları inkâr edenlerin görüşlerini benimsemişlerdir.


[Oysaki ilâhî sıfatları inkâr edenlerin görüşleri bâtınıyla da, zahiriyle de bâtil olup Hz. Peygamber ve O'nun izinden gidenler bu iddialardan uzaktırlar.


Peygamber Efendimiz bizi, gecesi gündüz gibi olan ve helaki mu kadder kişilerden başkasının sapmadığı apaçık ayân beyân bir yol üzerinde bırakarak vefat etmiş ve bize şunu bildirmiştir: 


Hz. Peygamber'den sonra ortaya atılan tüm uydurma ve sonradan çıkma şeyler bid'attir; her bid'at da sapıklığa götürücüdür.


(Kaynak İbn Teymiyye Mecmuul Fetava 3. Cilt Sayfa 544-545-546/Darul İman Yayınları)





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cengiz Han'ın "El-Yasek" adlı kanun kitabı ile hükmedip tekfir edilişi'nin tahlili

Ölüler ile İstiğase'nin Hükmü

İbn Teymiyye Uyanık Olduğu Halde Nebi (S.A.V, ) in yanına geldiğini söyleyenler Hakkında Dedi Ki ;