KURTUBÎ NİSÂ’ SÛRESİ 36. AYETİ KERİMENİN TEFSİRİNDE İBADETTE KÜÇÜK ŞİRK İTİKADDA BÜYÜK ŞİRK MESELELERİNİ İZAH EDİYOR ;
KURTUBÎ NİSÂ’ SÛRESİ 36. AYETİ KERİMENİN TEFSİRİNDE İBADETTE KÜÇÜK ŞİRK İTİKADDA BÜYÜK ŞİRK MESELELERİNİ İZAH EDİYOR ;
Allah'a ibadet edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşularınıza ve uzak komşularınıza, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, ellerinizin altında bulunanlara iyilik edin. Allah, büyüklenip böbürlenenleri elbette sevmez.
Bu âyete dair açıklamalarımızı onsekiz başlık altında sunacağız:
1- Allah'a Şirk Koşmaksızın İbadet:
İlim adamları icma ile bu âyet-i kerimenin, üzerinde ittifak olunan muhkem âyetlerden olduğunu, bundan hiç bir şeyin nesh olmadığını kabul etmişlerdir. Aynı şekilde bütün (ilâhî) kitaplarda da bu âyet-i kerîme böylece yer almıştır. Bu böyle olmasaydı dahi, buna dair Kitabta bir hüküm indirilmemiş olsa bile, aklî bakımdan bu böylece bilinecekti. Daha önce ubudiyetin hüküm koymak ve tercihte bulunmak (ihtiyar) yetkisine sahip olana (Allah'a) karşı zillet arzetmek ve ihtiyacını sunmak anlamında olduğuna dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.
Yüce Allah, kullarına kendisinin huzurunda zilletlerini arzetmelerini ve bunu yaparken de ihlâslı olmalarını emretmektedir. Âyet-i kerîme, amellerin Allah'a ihlâs ile yapılmaları, riya ve benzeri şeylerin şaibelerinden arındırılmaları gerektiği hususunda aslî bir dayanaktır.
Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Artık kim Rabbine kavuşmayı ümid ederse salih bir amel işlesin ve Rabbinin ibadetine hiçbir kimseyi ortak tutmasın." (el-Kehf, 18/110)
Bu o, kadar önemlidir ki, bazı ilim adamlarımız şöyle demiştir: Bir kişi serinlemek kastıyla abdest alsa, yahut midesini rahatlatmak için oruç tutsa, bununla beraber de yüce Allah'a yaklaşmayı niyet eıse, bu yeterli olmaz. Çünkü o, Allah'a yakınlaşmak niyetine bir de dünyevî bir niyeti karıştırmıştır. Halbuki, halis olmayan amel, Allah için olamaz. Nitekim yüce Allah:
"Şunu bilki, halis din yalnız Allah'ındır" (ez-Zümer, 39/5) diye buyurmaktadır. Yine bir başka yerde de:
"Onlar Allah'a ancak dini yalnız O'na halis kılanlar olarak ibadet etmekle etnrolundular" (el-Beyyine, 93/5.) diye buyurmaktadır. Aynı şekilde İmâm olarak namaz kıldırmakta olan bir kimse, bir başkasının rükûa eğilmekte olduğunu hissedecek olursa, onu (rükûdan kalkma vakti sona ermişse) beklemez. Çünkü, onun da rükûa eğilmesini beklemek suretiyle rükûnun yüce Allah'a ihlâsla yapılmış olmasını ortadan kaldırır.
Müslim'in Sahihinde Ebû Hüreyre'den şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Şanı yüce ve mübarek olan Allah buyurdu ki: "Ben ortaklar arasında şirke en muhtaç olmayanım. Her kim bir amel işleyip de o amelde Benimle beraber Benden başkasını ortak edecek olursa, onu o şirk koşmasıyla başbaşa terkederim." Müslim, Zühd 46; İbn Mâce, Zühd 21.
Dârakutnî Enes b. Mâlik'den şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Rasulûllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Kıyâmet gününde mühürlü sabiteler getirilir. Bunlar yüce Allah'ın huzurunda dikilir. Yüce Allah meleklere bunu bırakın, bunu kabul edin, diye buyurur. Melekler derler ki: İzzetin hakkı için biz hayırdan başka birşey görmemiştik (de ona binaen yazmıştık). Aziz ve celil olan Allah, -ki O, en iyi bilendir- şöyle buyurur: Bu benden başkası içindi. Ben bugün ancak kendisiyle Benim rızam aranmış bulunan ameli kabul ediyorum," Dârakutnî, l. 51.
Yine Dârakutnî, ed-Dahhâk b. Kays el-Fihrî'den şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Muhakkak yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Ben hayırlı bir ortağım. Her kim Benimle birisini ortak koşacak olursa, o şey Benim ortağıma aittir. Ey insanlar, amellerinizi ihlasla, yalnız yüce Allah için yapınız. Çünkü muhakkak Allah, ancak kendisi için ihlâsla yapılanı kabul eder. Hiçbir zaman bu Allah içindir ve akrabalık hakkı İçindir, demeyinim. Çünkü o takdirde o, akrabalık hakkı için olur. Ondan Allah için hiçbirşey olmaz. Hiçbir zaman; Bu Allah içindir ve bu sizin içindir, demeyiniz, O takdirde o, (hepsi) sizin için dediğiniz kimseler için olur ve onlardan yüce Allaha ait hiçbir şey olmaz." Dârakutnî, 1, 51.
______________________________________________
Şirkin Mertebeleri:
Bu husus sabit olduğuna göre, şunu bil ki, ilim adamlarımız (Allah onlardan razı olsun) şöyle demişlerdin Şirkin üç mertebesi vardır ve hepsi de haramdır. Şirkin esası, ulûhiyetinde Allah'ın ortağının bulunduğuna inanmaktır. İşte en büyük şirk ve cahiliye şirki budur. Yüce Allah'ın:
"Şüphesiz Allah, kendisine şirk koşulmasını mağfiret etmez. Ondan başkasını dilediğine bağışlar" (en-Nisa, 4/48) Âyetinde kastedilen şirk de budur.
Bundan hemen bir sonraki mertebe ise, fiilinde yüce Allah'ın ortağı olduğuna inanmaktır Bu da: Allah'tan başka herhangi bir varlık, bir fiili bağımsız olarak meydana getirip icad eder, diyenlerin görüşüdür. Böyle bir varlığın ayrıca ilâh olduğuna inanmasa dahi bu bir şirktir. Bu ümmetin mecusileri olarak bilinen Kaderiyye gibi. Cibril Hadisinde de görüldüğü gibi, İbn Ömer, bunlardan uzak olduğunu ifade etmiştir. Cibril hadîsi aslında pek çok yerde geçmekle birlikte; İbn Ömer'in söylediği bu sözlerin de yer aldığı rivâyetlerin geçtiği yerler şunlardır: Müslim, Îman 1; Ebû Dâvûd, Simne 16; Tirmizî, îman 4; Müsned, II, 107. Bundan sonraki mertebe ise, ibadette Allah'a ortak koşmaktır ki, bu da riyakârlıktır. Riyakârlık ise, yüce Allah'ın yalnızca kendisi için yapılmasını emretmiş olduğu İbadetlerden herhangi birisini başkası için yapmak demektir. İşte haram oluşunu beyan etmek üzere birçok âyet-i kerimelerin ve Hadîs-i şerîfin varid olduğu şirk türü de budur. Bu amelleri iptal eden bir iştir. Ve oldukça gizlidir. Cahil ve anlayışsız olan kimseler bunu bilemezler.
Allah, Haris el-Muhasibî'den razı olsun ki, o bunu, er-Riâye adlı eserinde açıklamıştır. Ve riyanın amelleri bozduğunu da beyan etmiştir. İbn Mâce'nin Sünenînde, Ebû Said b. Ebi Fedale el-Ensarîden -ki ashâb-ı ki ramdandır- şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Resûlüllah buyurdu ki: "Allah kendisinde hiç bir şüphenin bulunmadığı bir gün olan Kıyâmet gününde, öncekileri de sonrakileri de toplayıp biraraya getirdiğinde, bir münadi şöyle seselenecektir: Her kim, aziz ve celil olan Allah için yapması gereken amelinde bir başkasını ortak koşmuş ise, haydi gitsin o amelinin ecrini Allah'tan başkasının nezdinde arasın. Çünkü şüphesiz Allah, ortaklar arasında, ortaklığa en ihtiyacı olmayandır." İbn Mâce, Zühd 21; Müsned, III, 466, IV, 215. İbn Mâce'de, Ebû Said el-Hudrî'den şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Bizler el-Mesih el-Deccal hakkında konuşurken, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza çıkageldi ve şöyle dedi: "Bence sizin için el-Mesih el-Deccal'den daha da korkulması gereken bir şeyi size haber vereyim mi?”. Ebû Said el-Hudrî dedi ki: Evet bildir, Ey Allah'ın Rasulü dedik. Şöyle buyurdu; "O, gizli şirktir; kişi namaza kalkar durur da, bir kişinin kendisine baktığını gördüğünden dolayı namazını süslemesidir." İbn Mâce, Zühd 21
İbn Mâce'de Şeddad b. Evs'den şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Şüphesiz ümmetim için en çok korktuğum şey, Allah'a şirk koşmalarıdır. Ben onların güneşe, aya ve puta tapacaklarını söylemiyorum. Şu kadar var ki, Allah'tan başkası için yapacakları ameller ve itaat edecekleri gizli bir şehvetten (korkuyorum)." İbn Mâce, Zühd 21; Müsned, IV, 124.
Bunu ayrıca Tirmizî el-Hakîm (Nevâdirü’l-Usûl'de) Tirmizî, el-Hakim, Nevadiri'l-Usul, II, 585. rivâyet etmiştir, ileride el-Kehf Sûresi'nin sonlarında (18/110. âyetin tefsirinde) bu Hadîs-i şerîf gelecektir, orada ayrıca gizli şehvetin mahiyeti de açıklanacaktır. Hadisin Müsned, IV, 124 ile Nevadiru'l-Usûl, II. 585'te yer alan rivâyetlerinde "gizli şehvet" böylece açıklanmaktadır. (Ayrıca; el-Heysemî. Mecmau'z-Zevâid, III, 201) İbn Lehîa de, Yezid b. Ebi Habib'den şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gizli şehvet hakkında soru soruldu da o da şöyle buyurdu:
"Gizli şehvet, kişinin gelip etrafında oturulmasını sevdiği için öğrenmesidir."
Sehl b. Abdullah et-Tüsteri (radıyallahü anh) der ki: Riya üç türlüdür. Birincisi, kişinin fiilini aslı itibarı ile Allah'tan başkası için yapması ve bununla beraber o fiilinin Allah için yaptığım bilinmesini istemesidir. Bu bir çeşit münafıklık ve imanda şüpheye düşmektir. İkinci çeşit; Bir işe Allah için başlar, Allah'tan başkası da ona muttali oldu mu, bundan sevinir ve gayrete gelir. Böyle bir kimse tevbe edecek olursa, bütün yaptığını yeniden iade etmelidir.
Üçüncüsü ise, ihlâs ile bir amele başlayıp, Allah için o amelini bitirir, bu hali ile o kişi bilinir ve bundan dolayı övülür, o da bu övülmeden huzur duyarsa, işte yüce Allah'ın yasakladığı riya budur. Sehl der ki: Lukman, oğluna şöyle demiş: Riyakârlık, amelinin ecrini dünya yurdunda istemendir. Halbuki, iyi insanların ameli âhiret için olmalıdır. Ona riyanın İlacı nedir diye sorulunca, o da ameli gizlemektir dedi. Peki, amel nasıl gizlenilir diye sorulunca, şöyle dedi; Açıktan yapmakla mükellef tutulduğun amele ancak ihlâs ile gir (başla). Açığa vurmakla mükellef tutulmadığın şeye de, Allah'tan başka hiçbir kimsenin muttali olmasını isteme- Yine devamla der ki: İnsanların muttali olduğu hiçbir ameli sen amelden sayma. Eyyûb es-Sahüyanî der ki: Ameli dolayısıyla mevkiinin bilinmesini istiyen bir kimse akıllı bir kimse değildir. Derim ki: Sehl'in: "Bir amele ihlâs ile başlayıp..." ifadesi ile ilgili olarak şunları söyliyelim: Eğer o kişinin, başkalarının söyledikleri dolayısıyla huzur ve sükûn bulup sevinmesi, kalplerinde yer edip bundan dolayı kendisini övmeleri, ona saygı ve ta'zim göstermeleri, iyilikte bulunmaları, onlardan elde etmeyi İstediği mal ve bundan başka birtakım şeylere nail olmak için olursa, bu yerilen bir şeydir. Çünkü, böyle birisinin kalbi, onların o ameline muttali olmaları dolayısıyla sevinçle dolup taşmış demektir. Velevki onlar, o amelini yapıp bitirdikten sonra muttali olmuş olsunlar.
Kendisi ameline muttali olmalarım sevmemekle, Allah'ın insanları muttali kılmasını sevmekle ve Allah'ın lütfü dolayısıyla sevinmesine gelince; onun bu sevinci Allah’ın lütfuyla bir itaat olur. Nitekim yüce Allah, şöyle buyurmaktadır;
"De ki, Allah'ın lütfü ve rahmetiyiz ve yalnız bunlarla sevinsinler. Bu onların toplaya geldiklerinden daha hayırlıdır." (Yûnus, 10/58). Buna dair geniş açıklamalar ve bu açıklamaların tamamlanması, el-Muhasibî'nin er-Riaye adlı eserindedir. Bu bilgilere vakıf olmak isteyenler, oraya baksınlar.
Yine Sehl'e, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın: "Ben bir ameli gizlice yapıyorum da, ona muttali olunur ve bundan dolayı bu benim hoşuma gider." İbn Mâce, Zühd 25; Tirmizî, Zühd 49. Hadisi sorulunca şu cevabı vermiş: Bunun hoşuna gitmesi Allah'ın açığa vurduğu ameli dolayısıyla şükretmesi bakımından veya buna benzer bir cihetten dolayıdır. İşte bu açıklamalar, riyakârlık ve amellerin Allah için ihlâs ile yapılması gereğine dair yeterli özettir Bakara Sûresi'nde (2/139- âyette) İhlasın gerçek mahiyeti ile ilgili açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Allah'a hamd olsun.
/////////////////////
Yorumlar
Yorum Gönder