İBN TEYMİYE'NİN İMAM RAZİ VE İMAM AMİDİ HAKKINDAKİ DEĞERLENDİRMELERİ
İBN TEYMİYE'NİN İMAM RAZİ VE İMAM AMİDİ HAKKINDAKİ DEĞERLENDİRMELERİ
Râzi, Amidi ve diğerleri gibi başka bir grup ise bunların ve ötekilerin sözlerine vakıf olmuşlardır. Bunlar, kelâma dair kitaplar yazdıkları zaman bu kitaplarında, İslâm ümmeti arasındaki kelamcıların zikrettiği âlemin hadis oluşu meselesini bu bid'atçı kelâmcıların metoduyla ele alarak buna destek oluyor ve başlangıcı olmayan hadislerin mümtenî olduğu fikrini savunuyorlardı.
Ama arkasından Râzî'nin "el-Mebâhis eş-Şarkıyye" adlı eseri ve diğer kitapları gibi, felsefeye dair eserler yazıyorlardı. Râzî de bu eserinde kelâmcıların, başlangıcı olmayan hadislerin mümtenî olduğuna, zaman, hareket ve cisimlerin bir sonu bulunduğuna dair delillerini zikredip arkasından bunların tamamını nakzederek mukabil cevaplar veriyor ve bunların sonunun olmadığını savunanların delillerini tasdik ediyordu.
Yalnız şunu belirtelim ki, bu durum, Razi'nin bile bile bétila destek olma yi kastetmesinin bir sonucu değildi, Aksine düşünce ve araştırmasında akli delillere üygun olan duruma göre bir görüş ve kanaata varıyordu. Düşün ce ve tefekkürüne göre ma'kul olan hususlarda felsefecilerin sözlerini tenkit edecek bir nokta gördüğü zaman tenkit ediyordu. Vaziyeti, kendisine aşikar olan duruma göre mutlak bir araştırma olan kişi, kendisine aşikar olan şeyle bunların sözlerini tenkit eder ve bu tenkidinde ötekilerin sözlerinderi istifade eder. Ama aynı şeyi ötekilerine karşı da yapabilir.
Bazı kimseler, Rází hakkında kötü zanda bulunmuş ve bile bile båtil söz ler söylediğini iddia etmiştir. Ama durum böyle değildir. Aksine her meselede ilminin, tefekkürünün, araştırma ve incelemesinin ulaştığı seviyeye göre "kendisi için açık olan şeyleri konuşmuştur.
Fakat söylediklerinin tarna mında çelişki içerisindedir. Bakarsınız burada bir şeyi kabul ve tasdik eder. ama bir başka yerde nakzeder. Çünkü Razi'nin, üzerinde fikir ürettiği ve selef nazarında zemmedilmiş bid'atçı kelâmcıların sözleri ile İslâm'dan çıkmış fel sefecilerin sözlerinden olan akli unsurlar, bâtıl sözleri, bazen şunların, bazen ötekilerin sözlerini içermektedir.
Bu durumda da Râzi önce düşüncesiyle bir grubun sözlerini kabul ve tasdik etmekte, ama başka bir yerde aynı şeyi bu defa nakzetmektedir.
Bu sebepledir ki, ömrünün sonlarında itirafta bulunmuş ye şöyle demiştir:
Kelâmcıların yolları ve felsefecilerin metodları üzerinde düşündüm. Bunların bir derde şifa olamayacağını, susamış bir insanı kandıramayacağını anladım.
Yolların en yakını Kur'ân yoludur. Şimdi ispat ve kabul konusunda: "O Rahman arş'a istivá etti. " "Güzel söz O'na çıkar. âyetlerini; nefy konusunda ise: "Hiçbir şey O'nun benzeri değildir." ve "Onlar ise bilgice O'nu kavrayamazlar. âyetlerini okuyorum. Benim geçirdiğim tecrübeyi geçiren kimse, benim bu bilgimi bilir.,
Amidi'ye gelince; önemli temel esasların tamamında kendisine häkim olan durum şaşkınlık ve kararsızlık (tevakkuf)tır.
Hatta sebeplerin (illetlerin) teselsülü konusunda bizzat kendisine bir soru yöneltmiş ve bu konuda her hangi bir cevabı bilmediğini iddia ederek yaratıcının ispatını bu esas üzerine bina etmiştir.
Amidi, kitaplarında ne yaratıcının ispatını, ne âlemin hadis oluşunu, ne Allah'ın vahdaniyetini, ne peygamberlikleri, ne de bilinmesine ihtiyaç olan temel esaslardan herhangi birisini tasdik etmemiştir.
Razi ise -her ne kadar bu unsurlardan bir kısmını tasdik ediyorsa da tasdik ettiği unsurlarda geçerli olan durum, bir başka yerde onu nakzetmesidir.
Fakat bilinmesine ihtiyaç olan temel esasların tasdikinde Amidi'den daha arzuludur. Eğer Rází, delil olarak ileriye sürdüğü bid'atçı kelâmcılarla mülhid filozofların sözlerini sarih akılda toplayıp bir değerlendirme yapsaydı varılan sonucun tamamıyla Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin getirdiği esaslara uygun olduğunu görür ve sarih aklın nakle mutabık olduğunu anlardı.
Fakat bu adamlar, Rasûlullah Efendimizin getirdiği esasların hakikatini anlamıyorlar. Bu sebeple de ma'kûl olan konularda çarpık anlayışlar, naklin ve aklın bilinmesinde noksanlıklar ortaya çıkıyor.
Şayet bu noksanlık, kişinin kudretinin son noktasında başlıyor ve kişi bu noksanlığı gidermeye güç yetiremiyorsa elbette acizlik insan için bir özür olur ve Allah, o kişiye üzerine gerektiği şekilde tam manâsıyla çaba sarfetmiş ve buna göre içtihadda bu- lunmuşsa, azap etmez.
Bu hüküm, "Gücü yettiği kadar Allah'tan korkan bir kimse, bâzı hak unsurları bilmekten aciz kalmışsa bundan dolayı azaba uğramaz" şeklindeki selef ve imamların görüşlerine göre verilmiş bir hükümdür.
(Kaynak İbn Teymiyye Mecmuul Fetava 5. Cilt Sayfa 342-343-344/Darul İman Yayınları)
Yorumlar
Yorum Gönder