Bir Veli Keramet İle Gaybi Bilgileri Bilebilir mi?
Bir Veli Keramet İle Gaybi Bilgileri Bilebilir mi?
Bu mevzu; ‘’GAYB’’meselesinden müteferri bir konudur ve doğruluğu ya da yanlışlığı, ancak, kitap, sünnet, sahabe ameli ve ehli sünnet ulemasının mezkûr kaynaklardan çıkarımlarıyla tespit edilebilir.
‘’Gayb’’ kelimesi, ‘’Fail’’ ifade eden ve ismin yerine konulmuş ‘’Mastar’’ bir kelimedir. (Begavi) Manası: “İnsana gizli olan her şey gayb tır.’’
(Ebu İshak ez- Zeccac)
“Her ne kadar bilgisi kalpte hâsıl olsa da, göze gizli olan her şey gaybtır.’’
(İbnu’lA’rabi; Mesaful Ulema s.244)
“Netice olarak; beş duyu, duygu ve hislerle algılanamayan her şey gaybtır.” Âlimler gaybı, “Mutlak” ve “Mukayyed (izafi)” olmak üzere iki kısımda incelerler.
Mutlak gayb:
Eşyanın bütün ihatasıyla, gelmiş, geçmiş ve geleceği, olmuş ve olacağı ile tüm cüziyyatının hakiki manalarıyla, ilmi, sadece Allah’ın yanında olan, yani ancak Allaha mahsus olan gaybtır. Bu gaybı Allah’tan başkası bilmez. Bu tür gayba (Allah bildirmeksizin) muttali olmayı iddia etmek (İcmaen) küfürdür.
“O öyle Allah tır ki, ondan başka ilah yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilir.”
(Haşr, 22)
deki; gayb ancak Allah’ındır’’
(Yunus, 20)
“Göklerin ve yerin gaybı yalnız Allah’a aittir.”
(Hud, 123)
Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca hiçbir şey rabbinden gizli (uzak) değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki apaçık kitapta (Levh-i mahfuzda) bulunmasın’’
(Yunus, 61)
“Gaybın anahtarları Allah’ın katındadır, onları O’ndan başkası bilemez”
(Enam, 59), “
ben gaybı da bilemem…”(Hud-31)
Ancak Allah, gaybından bazı bilgileri, seçtiği elçilerine (melek ve peygamberlere) bazen vasıta (vahy) ile bazen de vasıtasız olarak bildirir. Bu bildirme ile peygamberlerin gabya muttali olmaları onlar için mucizedir ve yakini ifade eder. “Onun bildirdiklerinin dışında, onun ilmin den hiçbir şeyi bilemezler”
(Bakara, 255)
, “Allah gaybı size bildirecek değildir, fakat Allah elçilerinden dilediğini seçer”
(Ali İmran,179)
Gaybı O bilir, gaybına da kimseyi muttali kılmaz. Ancak bildirmeyi dilediği resul bunun dışındadır”
(Cin-26,27),
evinizde yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm”
(Ali İmran, 49)
“Böylece yerlerin ve göklerin melekutunu İbrahim’e gösterdik”
(Enam, 75)
Huzeyfe (r.a) şöyle dedi: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kıyamete kadar gelecek her şeyi bize haber verdi.
(Buhari, Kader Hadis No:6604; Müslim, Fiten Hadis No:2891; Ebu Davud, Fiten Hadis No:4235)
Mukayyed (izafi) gayb ise, Allah’ın insanların bir kısmına bildirip, diğer kısmından gizlediği gaybtır. Deney, gözlem ve bilimsel hesaplarla ulaşılan bilgiler ile bir bölgede vuku bulan hadiseden diğer bölge insanlarının haberdar olmaması gibi…
Deney, gözlem ve bilimsel hesaplama olmaksızın, ilham, keşif ve rüya yoluyla gaybtan bazı bilgiler edinmeye gelince, bu konuda Ehlisünnet ile Mutezilenin hilafıyla karşılaşıyoruz.
Ehlisünnet;(Allahın muttali kılmasıyla, velinin gabya muttali olması, bir parçası olan) kerametin hak olduğunu savunurken, Mutezile cihetinden inkâr seslerinin yükseldiğini görüyoruz. Mutezile’ye göre, eğer evliyadan olağanüstü halin zuhuru caiz olursa, bunlar mucizeyle karışır.
Bu durumda veli ile peygamber birbirinden ayırt edilemez. Ehlisünnet, bu itiraza velinin kerameti peygamberin mucizesidir diyerek cevap verir.
(ŞerhulAkaid, Allame Taftezani s.98)
Ayrıca Ehlisünnet, kerametin ispatı sadedinde başlıca şu delilleri sunar:
*Meryem validemize Cebrail’ın (a.s) gelmesi. (Meryem,19)
*Yine Meryem validemize vakti olmayan meyveler ikram edilmesi. (Ali İmran, 37)
*Ashab-ı Kehf’in 300 yıl uyuması. (Kehf.25)
*Musa’nın (a.s) annesine ilham edilmesi (Kasas, 7)
*Hızır’a (Aleyhisselam) ledün ilminin verilmesi. Âlimlerin çoğu Hz. Hızır’ın Peygamber olmadığı görüşündedir.
(Mealimut-Tenzil, Begavi s.785; El-Futuhatul-İlahiye, El-Cemel c.4 s.439)
*Süleyman’ın (Aleyhisselam) veziri Asıf tarafından Belkıs’ın tahtının Yemen’den Şam’a bir göz kırpma süresinde getirilmesi. (Neml-40)
Ehlisünnet ile Mutezile arasında ki bu tartışma, Cin suresi 27. ayeti kerimesinin tefsirinde biraz daha yoğunlaşır.
Cin suresi 27. ayetinde Allah (Celle Celalühü) şöyle buyurur:
“İlla men irtedaminrasulin’’(ancak razı olunmuş resulü müstesna).
Meşhur mutezile âlimlerinden Zemahşeri şöyle der:
Ayetin bu ifadesinde, kerametin bulunmadığına delil vardır. Çünkü kendilerine keramet nispet edilen kimseler, her ne kadar razı olunmuş Evliyaullah iseler de resul değillerdir.
Hâlbuki Allah, gabya muttali kılmayı razı olunmuşlar arasında sadece peygamberlerine has kılmıştır. Bu ayette, aynı zamanda kâhinliğin, sihirbazlığın, yıldızlardan ahkâm çıkarmanın asılsız olduğu da söz konusudur. Çünkü bu işlerle uğraşanlar, beğenilip seçilmekten uzak olup, Allah’ın gazabına en fazla uğrayan kimsedir’’
(Zemahşeri, Tefsir-i Cin-27 c.4 s.634,635)
Her ne kadar, bazı âlimler Vahidi’nin de Zemahşeri’ye muvafık olduğunu söyleseler de İbnü’l Hatip ve Razi, Vahidi’nin kerameti ve Allahın veli kullarına gelecekte olacak bazı hadiseleri ilham yoluyla haber vermesini mümkün gördüğünü, bununla birlikte Vahidi’nin ayetten tencim ve kehanete nefy delaleti istidlal ettiğini naklederler.
(Razi tefsiri c.10 s.635/ El-Lübabİbn-i Adil c.19 s.443)
Mesele Cin suresinin 27. ayetinde yoğunlaşınca, Ehlisünnet âlimlerinin Mutezile’ye cevaplarını araştırmak kaçınılmaz oldu.
İmkânlarımın kısıtlı vaktimin dar olması hasebiyle sadece 50 Küsur tefsire müracaat edebildim. Dönebildiğim tefsirleri üç sınıf olarak aktarmak istiyorum.
__________________________________________________
1- (Cin-27 Tefsiri Sadedinde) Müteferri konulara girmeden, ayetle alakalı (Allah’ın gaybı peygamberine bildirmesi, nüzul sebebi, cin ve şeytanların kulak hırsızlığı, vahye müdahale girişimlerine karşın Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’ın meleklerle korunması ve bu meleklerin ayetteki Resul kelimesine taallukları… Rivayetleri zikreden tefsirler, İbn-i Kesir, Taberi, İbn-i Atiyye, Begavi vb. Bununla birlikte, mezkûr müfessirlerin keramet ve gabya ittıla konusundaki yaklaşımlarını yine kendi eserlerinden ilerde zikredeceğiz…
2- Keramet bahsine girmeksizin, ayetin tencim ve kehaneti iptal ettiğini belirten tefsirler. Kurtubi, Tevilat, Taberani gibi… Yine bu müfessirlerin, keramet ve gabya ittıla ile alakalı görüşlerini ilerde zikredeceğiz. Bununla birlikte sözünü ettiğimiz âlimler, keramet ve ittıla ile alakalı tek kelime etmemiş olsalar dahi, bu haliyle de Feyzullah ağabey’e reddiye vardır. Zira hiçbir ehlisünnet âlimin şirkle taalluku olan bir meselede susması veya görmezden gelmesi, ilmi adaletine uygun değildir. Nitekim susmamışlar, kehanet ve tencimle alakalı görüşlerini açıklamışlardır. Velilerin, ilham ve keşifle gayba muttali olmaları bu âlimler nazarında itikadi bir problem olsaydı, elbette bunu zikrederlerdi.
3- Ayette keramet ve ittıla için nefiy delaletinin olmadığı, bilakis velilerin (kerametleriyle) gaybtan bazı bilgilere muttali olmalarının mümkün ve caiz olduğunu belirten tefsirler.
Bu bağlamda Alusi (r.a) Ruhu’lMeani tefsirinde “Evliyanın kerametiyle gabya muttali olması sözü ehlisünnetin mezhebidir…’’ dedikten sonra, Allame Taftazani ve Kadı Beydavi’den alıntılar yapar.
(Ruh’ul Meani c.19 s.108,109)
Kadı Beydavi (r.a) ise tefsirinde şöyle der:
Evliyanın gabya muttali olmaları meleklerle telakki yoluyla olur. Tıpkı ahiret hallerinden Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vasıtasıyla haberdar olduğumuz gibi.”
(Tefsir’ulBeydavi c.2 s.536)
* “Ehlisünnet mezhebinde (Mutezilenin hilafına) evliyanın kerameti haktır. Allah’ın ilham yoluyla velilerini gabya muttali kılarak gelecekten bilgiler vermesi caizdir.”
(Hazin Tefsiri cin-27 c.4 s.353)
* Ehlisünnetin görüşü velilerin kerametini ispattır.’’
(Hatip Eş-Şerbini Tefsiri c.4 s.454)
* “Ayette velilerin kerametine nefiy delaleti yoktur. Fakat peygamberlerin gabya muttali olmaları velilerinkinden daha güçlüdür. Çünkü peygamberler noksanlıktan masumdurlar. Peygamberin ismeti vacip, velininki ise caizdir.”
(Haşiyet’us-Savi, Cin–27 c.4 s.275)
* İbn-i Adil El-Hanbelî tefsiri
El-Lübab’taZemahşeri’nin sözünü zikrettikten sonra, ehlisünnetin kerameti ispat ettiğini beyan ederek İbnül Hatib’inZemahşeri’ye reddiyesini nakleder
(El-Lübab, Cin -27 c.19 s.443)
* “…yahut şöyle deriz: Onlardan (velilerden) hâsıl olan ilim (yakin) değil, zandır.”
(İbn-i Arefe Tefsiri Cin- 27 c.4 s.310)
* “Veli bir şeyden haber verdiği zaman, yakin ifade etmez. Ancak feraseti ve rüyasına binaendir. Velinin kerameti Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mucizesidir’’
(Nesefi Tefsiri c.4 s.336)
* “Ona (Allah’a ) göre gayb yoktur. Fakat o kendi gaybını -yani bütün varlıklara göre mutlak gayb olan ve el-Bâtın isminin ortaya çıktığı yer olan kendi ilmini- kimseye açmaz. Açık ve kesin şekilde göstererek, kesin bir keşifle gaybını kimseye açmaz. Onun için ne cin ne insan ne de başka bir varlık mutlak gaybı yakinen bilemez. Böyle olması izafi gayba dair bazı bilgiler elde edinilmesine aykırı olmayacağı gibi, ilham, keramet veya gizli bazı sebeplerle mutlak gabya dair birtakım şeyler sezinlenebilmesine de aykırı değildir. Bununla birlikte bunların hiç birisi zan ve kuruntudan arınmış tam bir keşif ortaya çıkarma manasında kesin bir ilim olmaz.’’
(Elmalılı Hamdi Cin-27)
* “Ayette keşifle alakalı olarak velilerin kerametini nefiy delaleti yoktur. Keşif mertebelerinden en yüksek gayenin peygamberle has kılınması gayrileri için diğer (alt) mertebelerin hâsıl olmamasını gerektirmez. (Zaten) Kimse de peygamberlerin sarih vahiyle hâsıl olan keşiflerinin kemaliyatından dolayı (velilerin peygamber) seviyesine ulaşacaklarını söylemez.’’
(Ruhu’l Beyan c.10 s.201/ Ebussuud c.9 s.47,48 / El Fütuhat Cin-27 c.8 s.140)
* Velilerin ilhami ilimleri, nebilerin ilminin kuvvetine erişmez. Ay ışığının güneşin ışığına nispeti gibi, burada açıklamak istemediğim çok sırlar var.
(Garaibu’l Kuran, En-Nisaburi Cin-27c.6 s.375)
* Fahrurrazi Zemahşeri’nin sözünü naklettikten sonra şöyle devam eder:
“Vahidi şöyle der ;
Bu ayette yıldızların hayata, ölüme ve benzeri hadiselere işaret ettiğini iddia edenlerin aleyhine delil bulunduğu gibi böyle kimseler Kur’an’daki hükmü de inkâr etmiş olurlar- Bil ki; Vahidi kerameti ve Allahın velilerine gelecekte olacakları ilham yoluyla haber vermesini mümkün görmüştür. Bana göre ayette bunların dedikleri şeylerin hiçbirisine dair herhangi bir delil yoktur. Ayetteki “gaybıma” kelimesi genellik ifade etmez. Dolayısıyla onun ifade ettiği tek bir şeyle amel etmek kâfidir. Biz de bunu kıyamet vaktine hamlediyoruz. Böylece bu ayette kastedilen, Allahın işte bu gaybı kimseye bildirmeyeceği olmuş olur. Dolayısıyla ayette Allah’ın gayblarından hiçbirisini hiç kimseye bildirmeyeceğine dair bir delalet kalmaz.’’
(Tefsiri Kebir, Cin -27c.10 s.678)
Razi (r.a) kerametle birlikte kâhin ve yıldız bilimcilerin de bazı gaybi bilgilere ulaşabildiklerini örneklerini de vererek kaydeder. Kâhinlerin, çoğu kere yanılmaları isabet ettiklerini boşa çıkarmaz diyerek, bazı müfessirlere nispeten farklı bir duruş sergiler. Tabi buradan Razi’nin kâhinliğe cevaz verdiği manası çıkmaz. Zira Razi, bu yolla bilgiye ulaşılabilmenin mümkün olduğunu ve ayetin bunun aksine bir mana taşımadığını izaha çalışır. Bu; kehanetin meşruluğunu iddia eder manası taşımaz. Zira müfessirlerden birçoğu bu konuda Razi’yi referans göstererek ondan nakil yaparlar.
NOT: Detaylı bilgiler için bkz. Haşiye’tüş-şihab c.9 s.302, Hatip eş-Şerbini c.4 s.454, Haşiyetu’l Konevî c.19 s.365, 366, 367, Haşiye’tu ibni temcid c.19 s.365, 366, 367, Ettefsir’ulMazhari c.7 s.253, 254, 255, 256, 257 Tefsir-u Mevahiburrahman c.7 s.416, 417, Tefsir u Mehasinu’t te’vil c.9 s.336, 337, 338, Tefsir Diyau Ette’vil c.4 s.236
Ebu Hureyre’den(r.anh) Rasulullah(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu; Allah(Celle Celalühü) buyurdu ki ”Kim benim bir dostuma düşmanlık ederse muhakkak ben ona savaş açarım. Kulum üzerine farz kıldığım şeylerden daha iyi bir yolla bana yaklaşamaz. Kulum nafilelerle bana yaklaşmaya devam eder. Ta ki onu severim. Onu sevdiğim zaman da işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı olurum. Benden bir şey istese veririm…”
(Buhari, Rikak, Hadis No:6502)
*-Ebu’lFadl bin Ata(r.a) dedi ki”Onda(hadiste) Allah’ın bildirmesiyle velinin gabya muttali olabilmesinin caizliğine delalet vardır. ”Razı olduğu elçisi müstesna”(cin27) ayetinin zahiri buna mani değildir. Şu sözümüzdeki doğruluk gibi. Bugün kralın yanına vezirden başkası girmedi dediğimizde bilinir ki(vezirle birlikte) bazı hizmetçilerde girmişlerdir. (ve yine cin 27 ayetinin zahiri) Rasulullah’ın tebaasından bazılarının da (Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemle birlikte) bu ayetin zımnına girmelerine mani değildir.
(Fethu’l Bari, El Askalani c.11s.421.El Fecru’s Satı’ğ Ala Şerhi’l Buhari Ez Zerhuni c.14s.263)
Ebu Hureyre’den(r.anh) Rasulullah şöyle buyurdu; ”Muhakkak sizden önceki ümmetler içinde kendilerine (haber) ilham olunanlar (muhaddesun) vardı. Eğer ümmetim içerisinde bunlardan biri varsa o da Ömer dir. ”Zekeriyya ibnu Ebi Zaide, Sa’d’ dan; o da Ebu Seleme’den; o da Ebu Hureyre’den(r.anh) olmak üzere şöyle ziyade etti:
Ebu Hureyre(r.anh) dedi ki: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu;
”Muhakkak israiloğullarından sizden önce gelip geçen öyle kimseler vardı ki, onlar peygamber olmadıkları halde kendilerine (haber) ilham (mukellemun) olunurdu. Eğer ümmetim içerisinde bunlardan biri varsa o da Ömer’dir”
(Buhari, Enbiya Hadis No:3469. Menakıb Hadis No:3689)
Müminlerin annesi Hz. Aişe’den; O da Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)den naklen rivayet etti. Rasulullah şöyle buyurdu: ”Sizden önce geçen ümmetlerde ilham olunanlar (muhaddesun) bulunurdu. Şüphesiz Ömer b. Hattab onlardandır.
(Müslim, Menakıb Hadis No:2398. Tirmizi, Menakıb, Hadis No:3702)
*Muhaddesun: Yani (mülhemun); Allahtan ilham alanlardır. Mülhem o kimsedir ki, melei ala’dan mükaşefe ve ilham vechi üzere nefsine bir şey (bilgi) ilka edilendir, ya da öyle kimsedir ki kendinden olmaksızın doğrular diline gelir veya peygamber olmaksızın meleklerin konuştuğu kimsedir. Bu; Allah’ın Salih kullarından dilediğine ikram ettiği, velilerin mertebeleri arasında yüce bir mertebe olan keramettir.
(Feyzu’l Kadir, Münavi c.4s.664)
*Buhari(r.a) dedi ki; ”Muhaddesun; peygamber olmaksızın doğruların dillerine geldiği kimselerdir.
”Zerkeşi’de (r.a) böyle dedi
(Et Tengih c.2s. 524. El Fecru’s Satı’ğ, c.8s. 263)
*Ez Zerhuni dedi ki; Efendim Abdurrahman El Fasi şöyle dedi; Bu söz; sufilerdeki meşhur ”bana söylendi, içimden nida olundum” sözüdür. Bu, latif alemlerinde muhatab olmalarıdır. Bununla da Allah’tan olduğu anlaşılan ve mahluk olan ruh alemlerinde muhatab oldukları sözleri kastederler. Belki içlerinden gelen bir ses denilebilir.
(Haşiyetü’l Fasi Ale’l Buhari, mülzime 14, s.2. El Fecru’s Satı’ğ. c.8, s.276, 277)
*(Hadisin Arapça versiyonunda geçen)’in kane’den kasıt şekk değil bilakis Ömer’in (r.a) ilham olunanlardan birisi olmasının tahkikidir. Bu ümmet te ilham olunanlar olmayacak olsaydı Ömer’i de (r.a) saymazdı.
(El Fecru’s Satı’ğ, c.8 s.276)
*Kurtubi(r.a) dedi ki; ‘(Muhaddesun, mülhemun) Doğru olan işlerin, kalplerine (gaybın bir nev’i olarak) söylenmesidir. Böylece kalplerine vaki olduğu şekliyle ortaya çıkar. Bu da; Allah’ın Salih kullarına ikramı olan keramettir.
(El Müfhim, c.6. s.259 İbni Vehb’ten nakil ile..)
*”Hadis te velilerin kerameti vardır. Muhakkak ki keramet; kıyamete kadar kesilmeyecektir.”
(Umdetü’lKari, El Ayni,c.16s.75)
*Müellif (Buhari) dedi ki; Peygamber olmaksızın doğrular dilleri üzerine cereyan eder.
Hattabi dedi ki; ”Kalbine bir şey gelir ve sanki (daha önce) yaşamış gibi tahmin eder ve doğru çıkar. Aklına gelen şey hemen oluverir. Bu velilerin mertebeleri arasında yüksek bir menziledir.
(Umdetü’l Kari, El Ayni, c.16 s.275. İrşadü’s Sari, El Kastallani, c.7, s.426)
*Muhaddesun’un tevilinde ihtilaf edildi. Denildi ki: Mülhem (ilham olunan), (ulemanın) çoğu böyle söyledi. (Bazıları) Dediler ki: Muhaddes doğru sezinleyendir. Bu da; sanki hariçten birisi ona söylüyormuş gibi, melei ala’dan kalbine bir şey ilka edilen olur. (Bu sözü) Ebu Ahmed El Askeri kesin bir dille söyledi. Denildi ki: Kastı olmaksızın doğrular diline gelendir. Denildi ki: Peygamber olmaksızın meleklerin kendisiyle konuştuğu kimsedir.
Denildi ki: ”Eğer ümmetimden birisi varsa” sözü tekrar için varid olmamıştır. Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ümmeti en faziletli ümmettir. Bu sabit olunca, (diğer ümmetlerde ilham olunanların varlığı hadiste geçti) bu ümmette ilham olunanların bulunması daha evladır. ”Eğer ümmetimden birisi varsa” sözü te’kit için varid olmuştur. Tıpkı adamın benim bir arkadaşım varsa oda filandır demesi gibi. O arkadaşını has kılması arkadaşlığının kemalindendir. Yoksa diğer arkadaşlarını reddetmesi değildir.
İlham olunanları özellikle Hz.Ömer’i (r.a) zikrederek ifade etmesinin sebebi, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hayatta iken ayetlerin Hz.Ömer’e (r.a) muvafık inmesinin çokluğundandır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vefat ettikten sonra da Hz.Ömer (r.a) birçok sezinlemesinde isabet etmiştir.
(Fethu’lBari, El Askalani, c.7, s.64. Umdetü’l Kari, El Ayni, c.16. s.275. İrşadü’s Sari, El Kastallani, c.8. s.179)
*’Mülhemun’un sezgilerinde isabet edenler diye tefsir edilmesi güzel değildir. Çünkü ”eğer ümmetimden biri varsa” sözü azlığı ve nadirliği ifade eder. Halbuki bir çok alim hatta avamdan çok kimse sezgilerinde isabet ederler. Ben (El Ubbi) derim ki: Hakikatte mülhem melei ala’dan kalbine bilgi aktarılandır. Muhakkak kendisine konuşulan ve kendisine ilham olunanlar gaybın bir nevi olarak işlerin doğru olanlarının kalplerine söylendiği kimselerdir. Kalplerine ne söylenmişse çıkar. O da, Allah’ın kullarından salih olanlarına ikram ettiği keramettir.
(İkmalü ikmali’l Müğlim, El Ubbi, c.9. s.199.200. Mükemmelü İkmali’l İkmal, Es Sennusi, c.9. s199.200)
*(Muhaddes ve Mülhemler hakkında ki) bu tefsirler muhaddes’in nebi olmadığı üzerinde ittifak etmişlerdir. İlham edilen şey de vahy değildir. Hüküm de hüccet de değildir. Kadıyaninin bu hadisi tevil ederek peygamberlik iddia etmesi batıldır. Allah’a sığınırız.
(Tekmiletü Fethu’l Mülhim, Takiyy El Osmani. c.11.s.71)
*El Kabisi ve başkaları dediler ki: ”Muhaddesun” manası meleklerin onlarla konuşmasıdır. Zira başka bir hadiste ”mukellemun” (konuşulanlar) olarak geliyor. Müslim, İbnü Vehb ten naklen tefsiri ilham olunanlardır dedi. Diğerleri de dediler ki: Onlar sezgilerinde isabet eden topluluktur. Sanki onlara bir şey söyleniyor da onlar da onu diyorlar.
(İkmalü’l Müğlim, Elkadı Iyaz. c.7. s.395)
*Bu hadis velilerin kerametine ispattır.
(Şerhu’l Müslim, En Nevevi. c.15. s169. Es Siracü’l Vehhac, El Gannuci. c.7. s.61)
Ebu Said El Hudri’den; Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
”Müminin ferasetinden sakınınız. Çünkü o, Allah’ın (Celle Celalühü) nuruyla bakar. Sonra şu ayeti okudu” Gerçekten bunda, düşünen keskin zekalı kimseler için ibretler vardır.” (hicr.75)
Ebu İsa (Tirmizi) dedi ki:
”Bu hadis gariptir. Biz bu yönüyle bilmekteyiz. Bazı ilim ehlinden ”Gerçekten bunda, düşünen keskin zekalı kimseler için ibretler vardır.”(hicr.75) ayetinin tefsirinde naklen rivayet edilmiştir.
(Tirmizi, Hicr Suresi Tefsiri, Hadis No, 3127)
*Feraset iki türlüdür: Birincisi; hadisin zahirinin delalet ettiği ki o da, sezgi, görüş, nazar ve kerametin bir nev’i olarak Allah’ın veli kullarının kalbine vaki kıldığıdır. Böylece insanların hallerini bilirler.
Münavi (r.a) dedi ki;
”Müminin ferasetinden sakının”Yani kalbini aydınlatan nurun ışığı ile kalplerde olana muttali olur. Böylece hakikatler ona tecelli eder.
”Muhakkak o Allah’ın nuruyla bakar. ”Yani; Allah’ın nuruyla aydınlanmış olan kalp gözüyle görür. Ferasetin aslı(şudur): İnsanın iki gözünde ruhun bakışı ile aklın bakışı birleşir. Uzuv gö
Yorumlar
Yorum Gönder