Bir Veli Keramet İle Gaybi Bilgileri Bilebilir mi?

 Bir Veli Keramet İle Gaybi Bilgileri Bilebilir mi?





Bu mevzu; ‘’GAYB’’meselesinden müteferri bir konudur ve doğruluğu ya da yanlışlığı, ancak, kitap, sünnet, sahabe ameli ve ehli sünnet uleması­nın mezkûr kaynaklardan çıkarımlarıyla tespit edilebilir.


‘’Gayb’’ kelimesi, ‘’Fail’’ ifade eden ve ismin yerine konul­muş ‘’Mas­tar’’ bir kelimedir. (Begavi) Manası: “İnsana gizli olan her şey gayb tır.’’


(Ebu İshak ez- Zeccac)


 “Her ne kadar bilgisi kalpte hâsıl olsa da, göze gizli olan her şey gaybtır.’’ 


(İbnu’lA’rabi; Mesaful Ulema s.244)


“Netice olarak; beş duyu, duygu ve hislerle algılanamayan her şey gaybtır.” Âlimler gaybı, “Mutlak” ve “Mukayyed (izafi)” olmak üzere iki kısımda incelerler. 


Mutlak gayb: 


Eşyanın bütün ihatasıyla, gelmiş, geçmiş ve gele­ceği, olmuş ve olacağı ile tüm cüziyyatının hakiki manalarıyla, ilmi, sadece Allah’ın yanında olan, yani ancak Allaha mahsus olan gaybtır. Bu gaybı Allah’tan başkası bilmez. Bu tür gayba (Allah bildirmeksizin) muttali olmayı iddia etmek (İcmaen) küfürdür.


“O öyle Allah tır ki, ondan başka ilah yok­tur. Görülmeyeni ve görüleni bilir.” 


(Haşr, 22) 


deki; gayb ancak Allah’ındır’’ 


(Yunus, 20) 


“Göklerin ve yerin gaybı yalnız Allah’a aittir.” 


(Hud, 123)


Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca hiçbir şey rabbinden gizli (uzak) değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki apaçık ki­tapta (Levh-i mahfuzda) bulunmasın’’ 


(Yunus, 61) 


“Gaybın anahtarları Allah’ın katındadır, onları O’ndan başkası bilemez” 


(Enam, 59), “


ben gaybı da bilemem…”(Hud-31)


Ancak Allah, gaybından bazı bilgileri, seçtiği elçilerine (melek ve pey­gamberlere) bazen vasıta (vahy) ile bazen de vasıtasız olarak bildirir. Bu bildirme ile peygamberlerin gabya muttali olmaları onlar için mucizedir ve yakini ifade eder. “Onun bil­dirdiklerinin dışında, onun ilmin den hiçbir şeyi bilemezler” 


(Bakara, 255)


, “Allah gaybı size bildirecek değildir, fakat Allah elçilerinden dilediğini seçer” 


(Ali İmran,179)


 Gaybı O bilir, gaybına da kimseyi muttali kılmaz. Ancak bildirmeyi di­lediği resul bunun dışındadır” 


(Cin-26,27), 


evinizde ye­diklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm” 


(Ali İmran, 49)


 “Böylece yerlerin ve göklerin melekutunu İbra­him’e gös­terdik” 


(Enam, 75)


Huzeyfe (r.a) şöyle dedi: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kıyamete kadar gelecek her şeyi bize haber verdi.


 (Buhari, Kader Hadis No:6604; Müslim, Fiten Hadis No:2891; Ebu Davud, Fiten Hadis No:4235)


Mukayyed (izafi) gayb ise, Allah’ın insanların bir kısmına bil­dirip, di­ğer kısmından gizlediği gaybtır. Deney, gözlem ve bi­limsel hesaplarla ula­şılan bilgiler ile bir bölgede vuku bulan hadiseden diğer bölge insanlarının haberdar olmaması gibi…


Deney, gözlem ve bilimsel hesaplama olmaksızın, ilham, keşif ve rüya yoluyla gaybtan bazı bilgiler edinmeye gelince, bu ko­nuda Ehlisünnet ile Mutezilenin hilafıyla karşılaşıyoruz. 


Ehli­sünnet;(Allahın muttali kılmasıyla, velinin gabya muttali ol­ması, bir parçası olan) kerametin hak olduğunu savunurken, Mutezile cihetinden inkâr seslerinin yükseldiğini görüyoruz. Mutezile’ye göre, eğer evliyadan olağanüstü halin zuhuru caiz olursa, bun­lar mucizeyle karışır. 


Bu durumda veli ile peygam­ber birbirinden ayırt edilemez. Ehlisünnet, bu itiraza velinin kerameti peygamberin mucizesidir diyerek cevap verir.


(ŞerhulAkaid, Allame Taftezani s.98)


Ayrıca Ehlisün­net, ke­rametin ispatı sadedinde başlıca şu delilleri sunar:


*Meryem validemize Cebrail’ın (a.s) gelmesi. (Meryem,19)


*Yine Meryem validemize vakti olmayan meyveler ikram edilmesi. (Ali İmran, 37)


*Ashab-ı Kehf’in 300 yıl uyuması. (Kehf.25)


*Musa’nın (a.s) annesine ilham edilmesi (Kasas, 7)


*Hızır’a (Aleyhisselam) ledün ilminin verilmesi. Âlimlerin çoğu Hz. Hı­zır’ın Pey­gamber olmadığı görüşündedir. 


(Mealimut-Tenzil, Begavi s.785; El-Futuhatul-İlahiye, El-Cemel c.4 s.439)


*Süleyman’ın (Aleyhisselam) veziri Asıf tarafından Belkıs’ın tahtının Yemen’den Şam’a bir göz kırpma süresinde getirilmesi. (Neml-40)


Ehlisünnet ile Mutezile arasında ki bu tartışma, Cin suresi 27. ayeti kerimesinin tefsirinde biraz daha yoğunlaşır. 


Cin suresi 27. ayetinde Allah (Celle Celalühü) şöyle buyurur: 


“İlla men irtedaminrasulin’’(ancak razı olunmuş resulü müstesna). 


Meş­hur mutezile âlimlerinden Zemahşeri şöyle der:


Ayetin bu ifa­desinde, kerametin bulunmadığına delil vardır. Çünkü kendile­rine keramet nispet edilen kimseler, her ne kadar razı olunmuş Evliyaullah ise­ler de resul değillerdir. 


Hâlbuki Allah, gabya muttali kılmayı razı olunmuş­lar arasında sadece peygamberle­rine has kılmıştır. Bu ayette, aynı za­manda kâhinliğin, sihir­bazlığın, yıldızlardan ahkâm çıkarmanın asılsız ol­duğu da söz konusudur. Çünkü bu işlerle uğraşanlar, beğenilip seçilmekten uzak olup, Allah’ın gazabına en fazla uğrayan kimsedir’’ 


(Zemahşeri, Tef­sir-i Cin-27 c.4 s.634,635)


Her ne kadar, bazı âlimler Vahidi’nin de Zemahşeri’ye muvafık olduğunu söyle­seler de İbnü’l Hatip ve Razi, Va­hidi’nin kerameti ve Allahın veli kullarına gelecekte olacak bazı hadiseleri ilham yoluyla haber vermesini mümkün gördüğünü, bununla birlikte Va­hidi’nin ayetten tencim ve kehanete nefy delaleti istidlal etti­ğini nakle­derler.


 (Razi tefsiri c.10 s.635/ El-Lübabİbn-i Adil c.19 s.443)


Mesele Cin suresinin 27. ayetinde yoğunlaşınca, Ehlisünnet âlimlerinin Mutezile’ye cevaplarını araştırmak kaçınılmaz oldu. 


İmkânlarımın kısıtlı vaktimin dar olması hasebiyle sadece 50 Küsur tefsire müracaat edebildim. Dönebildiğim tefsirleri üç sınıf olarak aktarmak istiyorum.


__________________________________________________


1- (Cin-27 Tefsiri Sadedinde) Müteferri konulara girmeden, ayetle alakalı (Allah’ın gaybı peygamberine bildirmesi, nüzul sebebi, cin ve şey­tanların kulak hırsızlığı, vahye müdahale giri­şimlerine karşın Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’ın meleklerle korunması ve bu meleklerin ayetteki Resul kelimesine taallukları… Rivayet­leri zikreden tefsirler, İbn-i Kesir, Taberi, İbn-i Atiyye, Begavi vb. Bununla birlikte, mezkûr müfessirlerin keramet ve gabya ittıla konusundaki yaklaşımlarını yine kendi eserlerinden ilerde zikredeceğiz…


2- Keramet bahsine girmeksizin, ayetin tencim ve kehaneti ip­tal etti­ğini belirten tefsirler. Kurtubi, Tevilat, Taberani gibi… Yine bu müfessirle­rin, keramet ve gabya ittıla ile alakalı gö­rüşlerini ilerde zikredeceğiz. Bununla birlikte sözünü ettiğimiz âlimler, keramet ve ittıla ile alakalı tek kelime etmemiş olsalar dahi, bu haliyle de Feyzullah ağabey’e reddiye vardır. Zira hiç­bir ehlisünnet âlimin şirkle taalluku olan bir meselede sus­ması veya görmezden gelmesi, ilmi adaletine uygun değildir. Nite­kim sus­mamışlar, kehanet ve tencimle alakalı görüşlerini açık­lamışlardır. Velilerin, ilham ve keşifle gayba muttali olmaları bu âlimler nazarında itikadi bir problem olsaydı, elbette bunu zikrederlerdi.


3- Ayette keramet ve ittıla için nefiy delaletinin olmadığı, bila­kis ve­lilerin (kerametleriyle) gaybtan bazı bilgilere muttali ol­malarının mümkün ve caiz olduğunu belirten tefsirler.


Bu bağlamda Alusi (r.a) Ruhu’lMeani tefsirinde “Evliyanın kerametiyle gabya muttali olması sözü ehlisünnetin mezhebi­dir…’’ dedikten sonra, Allame Taftazani ve Kadı Beydavi’den alıntılar yapar. 


(Ruh’ul Meani c.19 s.108,109)


 Kadı Beydavi (r.a) ise tefsirinde şöyle der:


Evliyanın gabya muttali olmaları meleklerle telakki yoluyla olur. Tıpkı ahiret hallerinden Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vasıtasıyla haberdar olduğumuz gibi.” 


(Tef­sir’ulBeydavi c.2 s.536)


* “Ehlisünnet mezhebinde (Mutezilenin hilafına) evliyanın ke­rameti haktır. Allah’ın ilham yoluyla velilerini gabya muttali kılarak gelecekten bilgiler vermesi caizdir.” 


(Hazin Tefsiri cin-27 c.4 s.353)


* Ehlisünnetin görüşü velilerin kerametini ispattır.’’ 


(Hatip Eş-Şerbini Tefsiri c.4 s.454)


* “Ayette velilerin kerametine nefiy delaleti yoktur. Fakat pey­gam­berlerin gabya muttali olmaları velilerinkinden daha güç­lüdür. Çünkü pey­gamberler noksanlıktan masumdurlar. Pey­gamberin ismeti vacip, velininki ise caizdir.” 


(Haşiyet’us-Savi, Cin–27 c.4 s.275)


* İbn-i Adil El-Hanbelî tefsiri


 El-Lübab’taZemahşeri’nin sö­zünü zikret­tikten sonra, ehlisünnetin kerameti ispat ettiğini be­yan ederek İbnül Hatib’inZemahşeri’ye reddiyesini nakle­der


(El-Lübab, Cin -27 c.19 s.443)


* “…yahut şöyle deriz: Onlardan (velilerden) hâsıl olan ilim (yakin) değil, zandır.” 


(İbn-i Arefe Tefsiri Cin- 27 c.4 s.310)


* “Veli bir şeyden haber verdiği zaman, yakin ifade etmez. An­cak fe­raseti ve rüyasına binaendir. Velinin kerameti Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mucize­sidir’’ 


(Nesefi Tefsiri c.4 s.336)


* “Ona (Allah’a ) göre gayb yoktur. Fakat o kendi gaybını -yani bütün varlıklara göre mutlak gayb olan ve el-Bâtın isminin ortaya çıktığı yer olan kendi ilmini- kimseye açmaz. Açık ve kesin şekilde göstererek, kesin bir keşifle gaybını kimseye aç­maz. Onun için ne cin ne insan ne de başka bir varlık mutlak gaybı yakinen bilemez. Böyle olması izafi gayba dair bazı bil­giler elde edinilmesine aykırı olmayacağı gibi, ilham, keramet veya gizli bazı sebeplerle mutlak gabya dair birtakım şeyler sezinlenebilmesine de aykırı değildir. Bununla birlikte bunların hiç birisi zan ve kuruntudan arın­mış tam bir keşif ortaya çı­karma manasında kesin bir ilim olmaz.’’ 


(Elmalılı Hamdi Cin-27)


* “Ayette keşifle alakalı olarak velilerin kerametini nefiy dela­leti yok­tur. Keşif mertebelerinden en yüksek gayenin peygam­berle has kılınması gayrileri için diğer (alt) mertebelerin hâsıl olmamasını gerektirmez. (Za­ten) Kimse de peygamberlerin sarih vahiyle hâsıl olan keşiflerinin kemali­ya­tın­dan dolayı (ve­lilerin peygamber) seviyesine ulaşacaklarını söy­lemez.’’ 


(Ruhu’l Beyan c.10 s.201/ Ebussuud c.9 s.47,48 / El Fütuhat Cin-27 c.8 s.140)


* Velilerin ilhami ilimleri, nebilerin ilminin kuvvetine erişmez. Ay ışı­ğının güneşin ışığına nispeti gibi, burada açıklamak iste­mediğim çok sırlar var.


(Garaibu’l Kuran, En-Nisaburi Cin-27c.6 s.375)


* Fahrurrazi Zemahşeri’nin sözünü naklettikten sonra şöyle de­vam eder: 


“Vahidi şöyle der ;


Bu ayette yıldızların hayata, ölüme ve benzeri hadiselere işaret ettiğini iddia edenlerin aley­hine delil bulunduğu gibi böyle kimseler Kur’an’daki hükmü de inkâr etmiş olurlar- Bil ki; Vahidi kerameti ve Allahın veli­lerine gelecekte olacakları ilham yoluyla haber vermesini mümkün görmüştür. Bana göre ayette bunların dedikleri şeyle­rin hiçbirisine dair herhangi bir delil yoktur. Ayetteki “gaybıma” kelimesi ge­nellik ifade etmez. Dolayısıyla onun ifade ettiği tek bir şeyle amel etmek kâfidir. Biz de bunu kıya­met vaktine hamlediyoruz. Böylece bu ayette kastedilen, Alla­hın işte bu gaybı kimseye bildirmeyeceği olmuş olur. Dolayı­sıyla ayette Allah’ın gayblarından hiçbirisini hiç kimseye bil­dirmeyeceğine dair bir delalet kalmaz.’’ 


(Tefsiri Kebir, Cin -27c.10 s.678)


Razi (r.a) kerametle birlikte kâhin ve yıldız bilimcilerin de bazı gaybi bilgilere ulaşabildiklerini örneklerini de vererek kayde­der. Kâhinlerin, çoğu kere yanılmaları isabet ettiklerini boşa çıkarmaz diyerek, bazı müfessirlere nispeten farklı bir duruş sergiler. Tabi buradan Razi’nin kâhinliğe cevaz verdiği manası çıkmaz. Zira Razi, bu yolla bilgiye ulaşılabilmenin mümkün olduğunu ve ayetin bunun aksine bir mana taşımadığını izaha çalışır. Bu; kehanetin meşruluğunu iddia eder manası taşımaz. Zira müfessirlerden birçoğu bu konuda Razi’yi referans göste­rerek ondan nakil yaparlar.


NOT: Detaylı bilgiler için bkz. Haşiye’tüş-şihab c.9 s.302, Ha­tip eş-Şerbini c.4 s.454, Haşiyetu’l Konevî c.19 s.365, 366, 367, Ha­şiye’tu ibni temcid c.19 s.365, 366, 367, Ettefsir’ulMazhari c.7 s.253, 254, 255, 256, 257 Tefsir-u Mevahiburrahman c.7 s.416, 417, Tefsir u Mehasinu’t te’vil c.9 s.336, 337, 338, Tefsir Diyau Ette’vil c.4 s.236


Ebu Hureyre’den(r.anh) Rasulullah(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle bu­yurdu; Allah(Celle Celalühü) buyurdu ki ”Kim benim bir dostuma düşman­lık ederse muhakkak ben ona savaş açarım. Kulum üzerine farz kıldığım şeylerden daha iyi bir yolla bana yaklaşamaz. Kulum nafilelerle bana yaklaşmaya devam eder. Ta ki onu seve­rim. Onu sevdiğim zaman da işittiği ku­lağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı olurum. Benden bir şey istese veririm…”


(Buhari, Rikak, Hadis No:6502)


*-Ebu’lFadl bin Ata(r.a) dedi ki”Onda(hadiste) Allah’ın bildir­mesiyle velinin gabya muttali olabilmesinin caizliğine delalet vardır. ”Razı olduğu elçisi müstesna”(cin27) ayetinin zahiri buna mani değildir. Şu sözümüzdeki doğruluk gibi. Bugün kralın ya­nına vezirden başkası girmedi dediğimizde bilinir ki(vezirle birlikte) bazı hizmetçilerde girmişlerdir. (ve yine cin 27 ayetinin zahiri) Rasulullah’ın tebaasından bazılarının da (Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemle birlikte) bu ayetin zımnına girmelerine mani değil­dir. 


(Fethu’l Bari, El Askalani c.11s.421.El Fecru’s Satı’ğ Ala Şerhi’l Buhari Ez Zerhuni c.14s.263)


Ebu Hureyre’den(r.anh) Rasulullah şöyle bu­yurdu; ”Muhakkak sizden önceki ümmetler içinde kendile­rine (haber) ilham olunan­lar (muhaddesun) vardı. Eğer ümmetim içerisinde bunlardan biri varsa o da Ömer dir. ”Zekeriyya ibnu Ebi Zaide, Sa’d’ dan; o da Ebu Seleme’den; o da Ebu Hureyre’den(r.anh) olmak üzere şöyle ziyade etti:


Ebu Hureyre(r.anh) dedi ki: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle bu­yur­du;


”Muhakkak israiloğullarından sizden önce gelip geçen öyle kim­seler vardı ki, onlar peygamber olmadıkları halde ken­dilerine (haber) ilham (mukellemun) olunurdu. Eğer ümmetim içerisinde bunlardan biri varsa o da Ömer’dir” 


(Buhari, Enbiya Hadis No:3469. Menakıb Hadis No:3689)


Müminlerin annesi Hz. Aişe’den; O da Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)den nak­len riva­yet etti. Rasulullah şöyle buyurdu: ”Sizden önce geçen ümmetlerde ilham olunanlar (muhaddesun) bulunurdu. Şüphesiz Ömer b. Hattab onlardan­dır.


 (Müslim, Menakıb Hadis No:2398. Tirmizi, Menakıb, Hadis No:3702)


*Muhaddesun: Yani (mülhemun); Allahtan ilham alanlar­dır. Mülhem o kimsedir ki, melei ala’dan mükaşefe ve ilham vechi üzere nefsine bir şey (bilgi) ilka edilendir, ya da öyle kim­sedir ki kendinden olmaksızın doğrular diline gelir veya pey­gamber olmaksızın meleklerin konuştuğu kimsedir. Bu; Allah’ın Salih kullarından dilediğine ikram ettiği, velilerin mertebeleri ara­sında yüce bir mertebe olan keramet­tir. 


(Feyzu’l Kadir, Münavi c.4s.664)


*Buhari(r.a) dedi ki; ”Muhaddesun; peygamber olmaksızın doğ­ruların dillerine geldiği kimselerdir.


 ”Zerkeşi’de (r.a) böyle dedi 


(Et Tengih c.2s. 524. El Fecru’s Satı’ğ, c.8s. 263)


*Ez Zerhuni dedi ki; Efendim Abdurrahman El Fasi şöyle dedi; Bu söz; sufilerdeki meşhur ”bana söylendi, içimden nida olundum” sözüdür. Bu, latif alemlerinde muhatab olmalarıdır. Bununla da Allah’tan olduğu anlaşılan ve mahluk olan ruh alemlerinde muhatab oldukları sözleri kaste­derler. Belki içlerinden gelen bir ses denilebilir. 


(Haşiyetü’l Fasi Ale’l Buhari, mülzime 14, s.2. El Fecru’s Satı’ğ. c.8, s.276, 277)


*(Hadisin Arapça versiyonunda geçen)’in kane’den kasıt şekk değil bi­lakis Ömer’in (r.a) ilham olunanlardan birisi olmasının tahkikidir. Bu ümmet te ilham olunanlar olmayacak olsaydı Ömer’i de (r.a) saymazdı.


(El Fecru’s Satı’ğ, c.8 s.276)


*Kurtubi(r.a) dedi ki; ‘(Muhaddesun, mülhemun) Doğru olan işle­rin, kalplerine (gaybın bir nev’i ola­rak) söylenmesidir. Böylece kalplerine vaki olduğu şekliyle or­taya çıkar. Bu da; Allah’ın Salih kullarına ikramı olan kera­met­tir.


(El Müfhim, c.6. s.259 İbni Vehb’ten nakil ile..)


*”Hadis te velilerin kerameti vardır. Muhakkak ki kera­met; kıyamete kadar kesilmeyecektir.” 


(Umdetü’lKari, El Ayni,c.16s.75)


*Müellif (Buhari) dedi ki; Peygamber olmaksızın doğrular dil­leri üzeri­ne cereyan eder.


Hattabi dedi ki; ”Kalbine bir şey gelir ve sanki (daha önce) ya­şamış gibi tahmin eder ve doğru çıkar. Aklına gelen şey hemen oluverir. Bu velilerin mertebeleri arasında yüksek bir menzile­dir.


(Umdetü’l Kari, El Ayni, c.16 s.275. İrşadü’s Sari, El Kastallani, c.7, s.426)


*Muhaddesun’un tevilinde ihtilaf edildi. Denildi ki: Mülhem (ilham olu­nan), (ulemanın) çoğu böyle söyledi. (Bazıları) Dediler ki: Muhaddes doğru sezinleyen­dir. Bu da; sanki hariçten birisi ona söylüyormuş gibi, melei ala’dan kalbine bir şey ilka edilen olur. (Bu sözü) Ebu Ahmed El Askeri kesin bir dille söyledi. Denildi ki: Kastı olmaksızın doğ­rular diline gelen­dir. Denildi ki: Peygamber olmaksızın melekle­rin kendisiyle konuştuğu kimse­dir.


Denildi ki: ”Eğer ümmetimden birisi varsa” sözü tekrar için varid olma­mıştır. Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ümmeti en faziletli üm­mettir. Bu sabit olunca, (diğer ümmetlerde ilham olunanların varlığı hadiste geçti) bu üm­mette ilham olunanların bulunması daha evladır. ”Eğer ümmetimden birisi varsa” sözü te’kit için varid olmuştur. Tıpkı adamın benim bir arkadaşım varsa oda filandır demesi gibi. O arkadaşını has kılması arkadaşlığının kemalin­dendir. Yoksa diğer arkadaşlarını reddetmesi değildir.


İlham olunanları özellikle Hz.Ömer’i (r.a) zikrederek ifade etmesinin sebebi, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hayatta iken ayetlerin Hz.Ömer’e (r.a) muvafık inmesinin çokluğundan­dır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vefat ettikten sonra da Hz.Ömer (r.a) birçok sezinlemesinde isabet etmiştir.


(Fethu’lBari, El Askalani, c.7, s.64. Umdetü’l Kari, El Ayni, c.16. s.275. İrşadü’s Sari, El Kastallani, c.8. s.179)


*’Mülhemun’un sezgilerinde isabet edenler diye tefsir edilmesi güzel değildir. Çünkü ”eğer ümmetimden biri varsa” sözü azlığı ve nadirliği ifade eder. Halbuki bir çok alim hatta avamdan çok kimse sezgilerinde isabet ederler. Ben (El Ubbi) derim ki: Hakikatte mülhem melei ala’dan kalbine bilgi aktarılan­dır. Muhakkak kendisine konuşulan ve kendisine ilham olu­nanlar gaybın bir nevi olarak işlerin doğru olanlarının kalple­rine söylendiği kimse­lerdir. Kalplerine ne söylenmişse çı­kar. O da, Allah’ın kullarından salih olanla­rına ikram ettiği kera­mettir.


(İkmalü ikmali’l Müğlim, El Ubbi, c.9. s.199.200. Mükemmelü İkmali’l İkmal, Es Sennusi, c.9. s199.200)


*(Muhaddes ve Mülhemler hakkında ki) bu tefsirler muhaddes’in nebi olmadığı üzerinde ittifak etmişlerdir. İlham edilen şey de vahy değildir. Hüküm de hüccet de değildir. Kadıyaninin bu hadisi tevil ede­rek peygamberlik iddia etmesi batıldır. Allah’a sığını­rız. 


(Tekmiletü Fethu’l Mülhim, Takiyy El Os­mani. c.11.s.71)


*El Kabisi ve başkaları dediler ki: ”Muhaddesun” manası me­leklerin on­larla konuşmasıdır. Zira başka bir hadiste ”mukellemun” (konuşulanlar) olarak geliyor. Müs­lim, İbnü Vehb ten naklen tefsiri ilham olunanlardır dedi. Diğerleri de dediler ki: Onlar sezgilerinde isabet eden topluluk­tur. Sanki onlara bir şey söyleniyor da onlar da onu di­yor­lar. 


(İkmalü’l Müğlim, Elkadı Iyaz. c.7. s.395)


*Bu hadis velilerin kerametine ispattır. 


(Şerhu’l Müslim, En Nevevi. c.15. s169. Es Siracü’l Vehhac, El Gannuci. c.7. s.61)


Ebu Said El Hudri’den; Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle bu­yurdu:


 ”Müminin fe­rasetinden sakınınız. Çünkü o, Allah’ın (Celle Celalühü) nuruyla bakar. Sonra şu ayeti okudu” Gerçekten bunda, dü­şünen keskin zekalı kimseler için ibretler var­dır.” (hicr.75)


Ebu İsa (Tirmizi) dedi ki:


”Bu hadis gariptir. Biz bu yönüyle bilmekte­yiz. Bazı ilim ehlinden ”Gerçekten bunda, düşünen keskin zekalı kimseler için ibretler vardır.”(hicr.75) ayetinin tefsirinde naklen rivayet edilmiş­tir.


(Tirmizi, Hicr Suresi Tef­siri, Hadis No, 3127)


*Feraset iki türlüdür: Birincisi; hadisin zahirinin delalet ettiği ki o da, sezgi, görüş, nazar ve kerametin bir nev’i olarak Allah’ın veli kullarının kalbine vaki kıldığıdır. Böylece insanların halle­rini bilirler.


Münavi (r.a) dedi ki;


 ”Müminin ferasetinden sakının”Yani kal­bini aydın­latan nurun ışığı ile kalplerde olana muttali olur. Böylece hakikatler ona tecelli eder.


”Muhakkak o Allah’ın nuruyla bakar. ”Yani; Allah’ın nuruyla aydınlanmış olan kalp gözüyle görür. Ferasetin aslı(şudur): İnsanın iki gözünde ruhun bakışı ile aklın bakışı birleşir. Uzuv gö

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cengiz Han'ın "El-Yasek" adlı kanun kitabı ile hükmedip tekfir edilişi'nin tahlili

Ölüler ile İstiğase'nin Hükmü

İbn Teymiyye Uyanık Olduğu Halde Nebi (S.A.V, ) in yanına geldiğini söyleyenler Hakkında Dedi Ki ;